21 Ekim 2016 Cuma

Organik Hayat Rüyası

Son yıllarda fast food sektörünün tahtının sallanması ve GDO'lü ürünlerin sağlığa zararlarının deşifre edilmesinden sonra ''organik'' kavramı piyasalarda çok ciddi yer etmeye başladı. Artık bir ürünün başına organik yazılmazsa satılamaz hale geldi. Hal böyle olunca organik adı altında hem talep arttı hem de fiyatlar.

 Serbest Piyasa Ekonomisinin en büyük avantajı maksimum fayda ve karı elde etmek olunca, bu piyasada her yol mübah anlayışı da göz ardı edilemez bir noktaya geldi. Her işte olduğu gibi bu işte de müşteriyi nasıl kazıklarım stratejileri uygulanmaya başlandı bile.Utanmasalar yüzde yüz doğal ve organiktir etiketini basıp bizlere ev, araba hatta beyaz eşya bile satacaklar üç katı fiyatına. Akabinde kredi kartları ve banka kredilerimiz de organikleşecektir. Organik ihtiyaç kredisi alıp daha da organik bir hayata yelken açacağız



 Bu işi dürüstlükle yapana hiçbir sözüm yok. Olması gereken de bu zaten.

 Ama

 Neyin ne kadar organik olduğunu nasıl anlayacağız.

 Yıllardır bahçesini ekip biçen ve ihtiyaçlarının büyük bir çoğunluğunu bu bahçeden sağlayan teyzem son bir kaç yıldır kendi tohumuyla yetiştirdiği ve tarım ilacı kullanmadığı mahsülünden doğru düzgün verim alamadığından şikayetçi. Değil salça, çoban salata bile yapabilecek domatesi bahçesinde yetiştiremiyor.

 Bir başka akrabam yıllardır tavuk yetiştirmesine rağmen doğal yem ile beslediği tavuklarının yumurtlamadığından şikayetçiydi. Ta ki hazır yem verene kadar.

 Aynı şekilde bahçesine bezelye eken başka bir tanıdığım bezelyelerinin kuruduğundan şikayetçi.

Peki ne oluyor?



 Dünyanın en büyük biyoteknoloji ve tohum firmalarından olan Monsanto'yu duymuşsunuzdur. Son yılların en tartışmalı büyük firmalarından biri. Hani şu filmlerde şeytani emellerini yerine getirmek için Dünyayı ele geçirmek isteyen büyük şirketler vardır.:)Monsanto'da pek çok çevreci ve araştırmacı tarafından pek de iyi sicili olmayan geçmişi ile öyle tarif edilmekte.Son yıllarda özellikle GDO'lu ürünleri ile epey bir başının ağırdığını söyleyebiliriz.

Şöyle bir düşünelim,

Bir tarlanız var ve organik tarım yapıp yüzde yüz doğal etiketi basmak istiyorsunuz.Masraf ettiniz mısırınızı ektiniz. Aynı şekilde yan komşunuzda ekti ama o daha ucuz olan Gdo'lu mısırı tercih etti. Gel zaman git zaman, siz ilaç kullanmadan binbir emekle ektiğiniz mısırlar yetişmedi.Olmadı olamadı.Ya kurudu ya da büyümedi. Halbuki yan komşunuzun mısırları çoktan boyunu geçmiş satmaya başlamıştı bile.

 Siz vah emeğim vah çektiğim kredi diye ağlarken bir bakmışsınız kapınızda gözlüklü birileri gelmiş Matrix'teki Ajan Smith gibi. Ellerinde kartvzitler belgeler tarlanızda analiz yapmaya başlamışlar.

Bir de ne olsun bahçenizde GDO'lu mısır tohumu çıkmış. Nur topu gibi GDO'lu mısır doğurmuş tarlanız. Allah analı babalı büyütsün derken, bu ajan Smith'in ikinci kuşaktan amcaoğulları sinirlenip sizi tohumun patentini çalmakla suçlayıp mahkemeye vermişler. Bir de geçen seneden tohum sakladığınız içinde sizi tekrar suçlayıp kanunları çiğnemekle bir kere daha hakim karşısına çıkarmışlar.

 Siz,'' Valla ben ekmedim rüzgarla, yağmurla, arıyla,böcekle gelmiş.'' desenizde, yok ne mahkemeye ne de firmanın Ajan Smith'lerine derdinizi anlatamamışsınız. Tabi bu kadar stres ve üzüntüye kalp mı dayanır. O gazla,''sen büyük patron, milyarder fabrikalar sahibi saim bey...sen mi büyüksün hayır ben büyüyğüm yani, Yaşar Usta! bende sizi mahkemeye veriyorum tarlamı kirlettiniz.'' diye ama nerdeee bir türlü mahkeme sonuçlanmamıştır.Evde perişan halde çoluk çocuk derken hanım ''Ağzımızın tadı kaçmasın Ali Rıza Bey'' deyince sineye çekmişsinizdir artık.

Bu olay bizim memlekette değil ama Amerika'da yaşanmış ve yaşanmakta olan bir olaydır.

Şimdi gelelim asıl konumuza organik ürün satan girişimci arkadaşlara şunu sormak isterim. Bana belgeyle, evrakla veya sertifikayla gelirsin, tesisinin kapılarını açar tarlanı,ineğini, yumurtanı, tavuğunu gösterirsin.Bende ikna olur ürünlerini gönül rahatlığıyla alırım. Sana kazandığın para helal olur.

Ama sen bana lafta ''gezen tavuk bu, organik süt o, organik mısır katkı yok'' dersen ben nasıl inanayım. Bilirsiniz köylü pazarı diye bazı yerler vardır. Organik satıyorum derler çoğu tam olarak organık kelimesinin ne anlama geldiğini bile bilmez. Organik der iki katı fiyat verir alırısn domatesi eve gelir kesersin çoban salataya, ne kendine has kokusu var ne de tadı vardır başlarsın söylenmeye ''nerde o eski o domatesler diye''. Aklına daha da şüphe düşer, tarım ilacı kullandı mı? Kullandıysa ne kullandı? Hadi diyelim kullandı ne kadar kullandı? Kullanma talimatını okudu mu ki?( organiği bilmeyen kullanma talimatını okur mu ki) yoksa parfum gibi bol keseden mi sıktı. Hadi yiyorsa ye şimdi domatesi.

Dünyada tarım tekelinin olduğu bir gerçek ve para kazanmak ve rekabeti önlemek için ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar aşikar. Çoğu zaman da pek çok şeyi saklayarak, allayıp pullayarak bunu yapıyorlar. Bazende yukarıda ki örnekteki gibi tehditle.



Evet bu konuda devletin eline çok iş düşüyor. Ama sadece devlete değil bizlere de çok iş düşüyor. Bizim önümüze her sunulana inanmamak veya araştırmak gibi. O ambalajlarda yemyeşil çayırlarda mutlu mesut otlayan ineğin gerçekten öyle olup olmadığını bilmek, organik denilen her ürüne atlamayıp sorgulamak hatta değilse dolandırılıcıktan şikayet etmek gibi.

5000 yıldır bu topraklar türlü medeniyetleri besledi ve öyle ya da böyle beslemeye devam ediyor. Dünya nüfusu hızla artıyor ve 2050 yılında dünya genelinde bazı politikalar düzeltilmezse temiz su ve gıda kıtlığı yaşanma ihtimali yüksek. Çocuklarımızın bize lanet okumadığı bir dünya bırakmak da bizim elimizde aslında. Yoksa gün gelir Ajan Smith'in ikinci kuşaktan amcaoğulları bizim de kapımızı çalar.




2 yorum:

  1. Sanırım dikenimsi tüyleri olan salatalıklar, mis kokulu domatesler, lezzetli patlıcanlar hep çocukluğumuzda kaldı. Keşke %100 doğal olabilse her şey.

    YanıtlaSil
  2. maalesef öyle oldu ne yazık ki.

    YanıtlaSil