25 Ekim 2016 Salı

İnstagramic Suret Savaşları

SURET:1. isim Görünüş, biçim
"İnsan suretinde bir ağaç."(TDK)



ELEŞTİRİ: ad 1.
bir insanı, bir konuyu, bir yapıtı, doğru ve yanlış yönlerini bulup göstermek ereğiyle inceleme işi.

"Eleştiri sözcüğü eleştirmek eyleminden türemiştir"

eş anlamlısı:tenkit

 KÜÇÜMSEMEK: -i Değer ve önem vermemek, küçük görmek
"Bu bir nevi başkasını yok farz etmek ve sonunda küçümsemek değil midir?

 Başlıktan ötürü ''Bu ne demek şimdi?'' dediğinizin farkındayım. Şöyle ki;




İnstagramda zincirleme bir olay var.

Biri evinde çocuğuyla kedisinin yan yana fotoğrafını paylaşır
 Çocukla evde hayvan mı olur bu ne pislik eleştirisi.

Birinin evinde evcil hayvanda yoktur, temizdir ve yine çocuklarının fotoğrafını koyar.
 Çocuklu ev böyle derli toplumu olur, ig'ye foto koyacaklar diye ev temizlerler eleştirisi.

Biri evinde çocukları yemek yerken olduğu gibi fotoğrafını koyar, hatta ev bir miktar dağınıktır da.
 Bu ne dağınıklık, yediğinizi içtiğinizi böyle görmek zorundamıyız, herkes görüyor eleştirisi

Biri düzenli ve sunumlu bir şekilde çoçuklarının sofrada fotoğrafını çeker
 Ya hu bu insanlar ne boş şeylerle uğraşıyor, sunum falan az kitap okuyun eleştirisi.

Biri kitaplarının fotoğrafını çeker koyar
 Bu kadar kitap okuyorsunuz sanki hep gösteriş eleştirisi

Biri sadece okuduğu bir romanın fotoğrafını ekler
 Böyle film izler gibi roman okuyorsunuz, daha bilgilendirici eğitici kitaplar okunmalı eleştirisi

Biri artık kitapta okumaz, sadece kahve ve çay fotoğrafını koyar
 Bu ne yahu görende sanki hep çay kahve içiyor sanır, banane senin kahvenden çayından eleştirisi

Biri çayı kahveyi bırakır, tatilde ve boş zamanında gittiği gezdiği yerlerin fotoğrafını çeker koyar
 Bu ne şimdi, banane senin gittiğin yerlerden, tatilden eleştirisi.

Biri çayı kahveyi, gezmeyi de bırakır evde hobi edindiği makyaj malzemelerinin veya yaptığı makyajın fotoğrafını çeker,
Bu ne görgüsüzlük, aldığınız makyaj malzemelerinin fotoğrafını koyuyorsunuz veya hiç güzel olmamış makyajın ben bu tonları sevmem eleştirisi

Biri makyajdan da vazgeçip tamamıyla, dikiş, diy fotoğrafları çeker,
Çok çirkin olmuş, değmez bunlara, git paraya kıyda yenisini al eleştirisi,

Biri örgü, hobi fotoğrafları çeker,
Ay millet yedi kafayı herşeye örgü örüyorlar, ne boş zamanları var eleştirisi,

Biri artık iyice bunalmıştır ve sadece özel gün fotoğrafı yani elbise giydiği bir fotoğrafını koyar,
 Ay ne kadar açık, doğru değil bir kadının bu kadar açık giyinmesi edep yahu, eleştirisi

Biri yeni öğrendiği bir türban bağlama şeklinin fotoğrafını paylaşır,
Böyle teserttür olmaz caiz değil, veya hiç olmamış türban bağlama şekli mi olur eleştirisi

Biri normal bir günde normal ve sade bir kıyafetle fotoğrafını koyar,
Bu kiloyla bir de boydan fotoğrafını koymuş eleştirisi

Biri spor yaparken fotoğrafını ekler,
Aklı sıra spor yaptığını gösterecek eleştirisi

Biri şehit cenazesi, tecavüz, insan hakları, vs vs vs. toplumsal sağduyu ile alakalı bir fotoğraf veya yazı koyar,
x olayı olduğunda nerdeydiniz, y olayı olduğunda nerdeydiniz eleştirisi.

Bir Durun Artık!!!

Eleştiri yapmak evet doğru.
 Obsesifçe sunum diye ona buna kurdela takanı, aşırı gösteriş yapanı, kendi görüşünden olmayana tahrik edeni, taklitçilik yapanı veya sırf ilgi çekmek için kendisini farklı göstereni tabiki de eleştirebiliriz.O da hakaret etmeden.

 Peki ya küçümseme;

 Genelleme yapıp, senin gibi düşünmeyen veya seninle aynı zevklere sahip olmayan bir insanı kırıcı olarak eleştirmek neyin nesi.

 O pespembe musmutlu dünyasında takılanın,
 Kitaplarına, kedisine, kahvesine aşık olanın,
 Seyahatlerini, gezdiklerini gördüklerini aktaranın,
 Hobilerini, örgülerini paylaşanın,
 Toplumsal ve gündem ile ilgili kendi fikrini belirtenin sana ne zararı var.

İnsanlar kendilerini dev aynasında görüp karşısındakini hakir görmeye başladıkça anormallikler normalleşmeye devam edecektir ve bu kısır döngü hiçbir zaman bitmeyecektir.

 Siz ne dersiniz?










 

 











21 Ekim 2016 Cuma

Organik Hayat Rüyası

Son yıllarda fast food sektörünün tahtının sallanması ve GDO'lü ürünlerin sağlığa zararlarının deşifre edilmesinden sonra ''organik'' kavramı piyasalarda çok ciddi yer etmeye başladı. Artık bir ürünün başına organik yazılmazsa satılamaz hale geldi. Hal böyle olunca organik adı altında hem talep arttı hem de fiyatlar.

 Serbest Piyasa Ekonomisinin en büyük avantajı maksimum fayda ve karı elde etmek olunca, bu piyasada her yol mübah anlayışı da göz ardı edilemez bir noktaya geldi. Her işte olduğu gibi bu işte de müşteriyi nasıl kazıklarım stratejileri uygulanmaya başlandı bile.Utanmasalar yüzde yüz doğal ve organiktir etiketini basıp bizlere ev, araba hatta beyaz eşya bile satacaklar üç katı fiyatına. Akabinde kredi kartları ve banka kredilerimiz de organikleşecektir. Organik ihtiyaç kredisi alıp daha da organik bir hayata yelken açacağız



 Bu işi dürüstlükle yapana hiçbir sözüm yok. Olması gereken de bu zaten.

 Ama

 Neyin ne kadar organik olduğunu nasıl anlayacağız.

 Yıllardır bahçesini ekip biçen ve ihtiyaçlarının büyük bir çoğunluğunu bu bahçeden sağlayan teyzem son bir kaç yıldır kendi tohumuyla yetiştirdiği ve tarım ilacı kullanmadığı mahsülünden doğru düzgün verim alamadığından şikayetçi. Değil salça, çoban salata bile yapabilecek domatesi bahçesinde yetiştiremiyor.

 Bir başka akrabam yıllardır tavuk yetiştirmesine rağmen doğal yem ile beslediği tavuklarının yumurtlamadığından şikayetçiydi. Ta ki hazır yem verene kadar.

 Aynı şekilde bahçesine bezelye eken başka bir tanıdığım bezelyelerinin kuruduğundan şikayetçi.

Peki ne oluyor?



 Dünyanın en büyük biyoteknoloji ve tohum firmalarından olan Monsanto'yu duymuşsunuzdur. Son yılların en tartışmalı büyük firmalarından biri. Hani şu filmlerde şeytani emellerini yerine getirmek için Dünyayı ele geçirmek isteyen büyük şirketler vardır.:)Monsanto'da pek çok çevreci ve araştırmacı tarafından pek de iyi sicili olmayan geçmişi ile öyle tarif edilmekte.Son yıllarda özellikle GDO'lu ürünleri ile epey bir başının ağırdığını söyleyebiliriz.

Şöyle bir düşünelim,

Bir tarlanız var ve organik tarım yapıp yüzde yüz doğal etiketi basmak istiyorsunuz.Masraf ettiniz mısırınızı ektiniz. Aynı şekilde yan komşunuzda ekti ama o daha ucuz olan Gdo'lu mısırı tercih etti. Gel zaman git zaman, siz ilaç kullanmadan binbir emekle ektiğiniz mısırlar yetişmedi.Olmadı olamadı.Ya kurudu ya da büyümedi. Halbuki yan komşunuzun mısırları çoktan boyunu geçmiş satmaya başlamıştı bile.

 Siz vah emeğim vah çektiğim kredi diye ağlarken bir bakmışsınız kapınızda gözlüklü birileri gelmiş Matrix'teki Ajan Smith gibi. Ellerinde kartvzitler belgeler tarlanızda analiz yapmaya başlamışlar.

Bir de ne olsun bahçenizde GDO'lu mısır tohumu çıkmış. Nur topu gibi GDO'lu mısır doğurmuş tarlanız. Allah analı babalı büyütsün derken, bu ajan Smith'in ikinci kuşaktan amcaoğulları sinirlenip sizi tohumun patentini çalmakla suçlayıp mahkemeye vermişler. Bir de geçen seneden tohum sakladığınız içinde sizi tekrar suçlayıp kanunları çiğnemekle bir kere daha hakim karşısına çıkarmışlar.

 Siz,'' Valla ben ekmedim rüzgarla, yağmurla, arıyla,böcekle gelmiş.'' desenizde, yok ne mahkemeye ne de firmanın Ajan Smith'lerine derdinizi anlatamamışsınız. Tabi bu kadar stres ve üzüntüye kalp mı dayanır. O gazla,''sen büyük patron, milyarder fabrikalar sahibi saim bey...sen mi büyüksün hayır ben büyüyğüm yani, Yaşar Usta! bende sizi mahkemeye veriyorum tarlamı kirlettiniz.'' diye ama nerdeee bir türlü mahkeme sonuçlanmamıştır.Evde perişan halde çoluk çocuk derken hanım ''Ağzımızın tadı kaçmasın Ali Rıza Bey'' deyince sineye çekmişsinizdir artık.

Bu olay bizim memlekette değil ama Amerika'da yaşanmış ve yaşanmakta olan bir olaydır.

Şimdi gelelim asıl konumuza organik ürün satan girişimci arkadaşlara şunu sormak isterim. Bana belgeyle, evrakla veya sertifikayla gelirsin, tesisinin kapılarını açar tarlanı,ineğini, yumurtanı, tavuğunu gösterirsin.Bende ikna olur ürünlerini gönül rahatlığıyla alırım. Sana kazandığın para helal olur.

Ama sen bana lafta ''gezen tavuk bu, organik süt o, organik mısır katkı yok'' dersen ben nasıl inanayım. Bilirsiniz köylü pazarı diye bazı yerler vardır. Organik satıyorum derler çoğu tam olarak organık kelimesinin ne anlama geldiğini bile bilmez. Organik der iki katı fiyat verir alırısn domatesi eve gelir kesersin çoban salataya, ne kendine has kokusu var ne de tadı vardır başlarsın söylenmeye ''nerde o eski o domatesler diye''. Aklına daha da şüphe düşer, tarım ilacı kullandı mı? Kullandıysa ne kullandı? Hadi diyelim kullandı ne kadar kullandı? Kullanma talimatını okudu mu ki?( organiği bilmeyen kullanma talimatını okur mu ki) yoksa parfum gibi bol keseden mi sıktı. Hadi yiyorsa ye şimdi domatesi.

Dünyada tarım tekelinin olduğu bir gerçek ve para kazanmak ve rekabeti önlemek için ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar aşikar. Çoğu zaman da pek çok şeyi saklayarak, allayıp pullayarak bunu yapıyorlar. Bazende yukarıda ki örnekteki gibi tehditle.



Evet bu konuda devletin eline çok iş düşüyor. Ama sadece devlete değil bizlere de çok iş düşüyor. Bizim önümüze her sunulana inanmamak veya araştırmak gibi. O ambalajlarda yemyeşil çayırlarda mutlu mesut otlayan ineğin gerçekten öyle olup olmadığını bilmek, organik denilen her ürüne atlamayıp sorgulamak hatta değilse dolandırılıcıktan şikayet etmek gibi.

5000 yıldır bu topraklar türlü medeniyetleri besledi ve öyle ya da böyle beslemeye devam ediyor. Dünya nüfusu hızla artıyor ve 2050 yılında dünya genelinde bazı politikalar düzeltilmezse temiz su ve gıda kıtlığı yaşanma ihtimali yüksek. Çocuklarımızın bize lanet okumadığı bir dünya bırakmak da bizim elimizde aslında. Yoksa gün gelir Ajan Smith'in ikinci kuşaktan amcaoğulları bizim de kapımızı çalar.




9 Haziran 2016 Perşembe

İki Çocuklu Hayata Hazırlık

 Alaz'ın kız kardeşinin hayırlısıyla doğmasına az bir zaman kalmışken bebek hazırlıklarımız da sonunda başladı. Hazırlık derken Alaz'da ki kadar bilinçsiz değilim. Alaz'da "görmemişin çocuğu olmuş gitmiş ne bulursa almış." modundaydım. Şu anda bu konuda artık biraz daha bilinçliyim. Alaz'ın kışın doğmasından mütevellit, yeni bebek için birkaç yazlık yenidoğan giysisi ve zaruri ihtiyaclar dışında pek bir şey aldığım söylenemez. Zaten Alaz'dan pek çok şey kalmış durumda. Gereksiz masrafa ve israfa gerek yok.

 İki çocuklu hayata, evi tekrar düzenlemek ile başladım. Etrafta ne kadar lüzumsuz eşya varsa elden çıkarıldı. Giyilmeyen kıyafetler ihtiyac sahiplerine verildi. Böylelikle evde iki çocukla yaşama alanımız biraz daha genişlemiş oldu.

 Alaz'a kardeşi olacağı konusunda yavaş yavaş subliminal mesajlar verilmeye çoktan başlandı. "Abla olacaksın, büyüdün" vs. yerine bir bebek kardeşi olacağını, zamanla büyüyeceğini anlatmaya çalışıyoruz. Ama sanırım daha tam olarak kafasında oturtabildiğini sanmıyorum :)



 Tabi bu bekleyiş döneminde, sağlıklı doğması temennisinin yanında kafada deli sorular dönüp durmaya devam ediyor. Alaz ile nasıl olacaklar? Kıskançlık çok olur mu? Ben adapte olabilecek miyim? Yeni düzeni nasıl oturtacağım? vs. vs. Allah yoluna koymuştur elbet ama insan düşünmeden duramıyor.

 Umarım herşey yolunda gider ve bu zor ama keyifli süreci kolayca atlatıtız.

 Hayırlı Ramazanlar :)

Tüketmek ve Tükenmek

  Evlerimiz, odalarımız tıklım tıklım.



 Alınıp doğru düzgün giyilmeden kenara atılan kıyafetler, çeşit çeşit makyaj malzemeleri, bitmeden yenisi alınan kremler, dolaplardan taşan ayakkabılar, modası çabucak geçip kaldırılan takı ve aksesuarlar, kırk yılda bir kullanılan rengarenk çantalar, sırf gözümüze güzel geliyor diye alınan süs eşyaları, ıvır zıvır, kırtasiye mlazemeleri, artık okunmayan hatta okunmayacak dergiler, kitaplar, bir hevesle alınan pilates topları, aerobik aletleri, dekoratif olsun diye alınan kullanışsız mobilyalar, çeşit çeşit boy boy allı güllü züccaciye malzemeleri daha neler neler...

 Okurken içiniz sıkıldı değil mi?



 Bu kadar kullanılmayan ıvır zıvıra dünyanın parasını verdiğimiz yetmiyormuş gibi, bir de bunların temizlikçiliğini yapıyor veya yaptırıyoruz. Yıkayıp ütülemesi, tekrar dolaplara kaldırılması, silinip temizlenmesi, bir yerlere istiflenmesi ayrı bir mesai.

 Maaşımızı harcayıp, kredi kartı extrelerini şişirtip aldığımız bu kadar ıvır zıvırı zamanla koyacak yer bulamayınca o derli toplu dergiden çıkmış gibi evlere özenip bu sefer de dolap, raf, çekmece vs. alıp harcadığımız paralara bir yenisini ekliyoruz.

 Evi eşyalar yönetmeye başlayınca artık evden şikayet edip daha büyük bir eve geçmenin hayallerini kurup planlarını yapıp daha da büyük masraf kapıları açıyoruz.


 Zar zor kazandığımız paralarımızı, şu kısacık ömrümüzde var olan kıymetli zamanlarımızı tüketim için tüketmeye harcıyoruz.

 Bize yıllardır empoze edilen tüketim manyaklığına kendimizi kaptırıyoruz. Öyle bir kaptırmak ki şuurumuzu kaybediyoruz.

 Ayranı yok içmeye faytonla gider ayakkabı almaya modlu Sex and the city'nin Carrie Bradshaw'ını ayakta alkışlıyoruz. Kara kışta sokakta yalın ayak gezen çocuklara ayakkabı yardımı yapan insanları alkışlamamız gerekirken.

 Yeni gelin evi adı altında aldığımız veya alınan ne varsa sosyal medyada tanıdık olsun veya olmasın nispet yapar gibi fotoğraflarını çekiyoruz, yatacak bir yatağı bile olmayan insanları düşünmeden.

 Doğum yaptıktan sonra kaldığımız hastane odalarını öyle bir süsleyip öyle bir gösteriş yapıyoruz ki, tonlarca para verdiğimiz süsler bir iki gün sonra çöpü boylayacak ama hayatın olmazsa olmazları oluveriyor. Halbuki bir alt kattaki onkoloji servisinde yatan olmazsa olmaz ilik naklini bekleyen küçük kızı düşünmeden.


 Sürekli alıyoruz, sürekli tüketiyoruz ama mutlu olamıyoruz bir türlü. Şükredecek çok şeyimiz varken şikayet ediyoruz daha çok satın alıyoruz. Stres atmak için dalında bir çiçeği koklamak, yağmurda yürümek, bir ihtiyacı olana yardım etmek yerine avm'lere kendimizi atıp spot ışıkların altında ihtiyacımız olmayan şeylere para harcıyoruz.


 Tükettikçe tükeniyoruz. İnsanlığımız, vicdanımız, sağ duyumuz da tükettiklerimizle tükeniyor.

 Peki nereye kadar...
 






8 Haziran 2016 Çarşamba

Uzun Bir Aradan Sonra

  Kaybolduğum bu süre zarfında sadece hamilelik değil, çocuklarımın yetişmesinde nasıl bir anne ve bundan sonraki hayatımda nasıl bir birey olacağım konusunda epey düşünecek, okuyacak ve araştıracak zamanım oldu.

 Yakın zamanda 30'lu yaşlarıma ilk adımlarımı atacağım ve yere daha sağlam basan ve daha mantıklı bir kadın olmam konusunda daha çok çabalamam gerekecek.

Önyargılarımdan sıyrılıp bolca özeleştiri yaparak belki de bu süreçte ilerleme kaydedebilirim.

 Daha çok okumak, daha az konuşmak
 Daha çok üretmek, daha az tüketmek
 Daha çok şükretmek, daha az şikayet
 Daha çok yardım, daha az eleştiri
 Daha çok doğa, daha az alışveriş
 Daha çok araştırmak, daha az sosyal medya
 Daha çok yürümek, daha az oturmak
 Daha çok tasarruf, daha az israf
 .....

 Bu liste daha da uzar gider :)



 Bir müddettir hayatımda bu gibi değişiklikler yapmaya çalışıyorum. Bunu yaparken de kendimi acımasızca eleştirdiğim doğrudur. Toplumun dayatmalarından daha çok kendi aklımla hareket ediyorum. Kalıplaşmış doğru ve yanlışlar yerine kendi doğru ve yanlışımı bulmaya çalışıyorum. Sanırım böyle daha mutlu oluyorum.


 Bir şeyler paylaştıkça çoğaldığı için bu tarz konular üzerinde artık yoğunlaşacağım.

Blogda Yeni Yapılanma

 Uzun zamandır blogda hatta sosyal medyada yoktum ve bu arada hayatımda bazı değişiklikler oldu. En başta Alaz'a kardeş geliyor olması. 3 kişilik ailemize yeni bir üye daha katılacak olması heyecanımıza heyecan katmıyor değil. Hamileliğim ilk başlarda zor geçse de artık sonlara doğru çok şükür ki iyi geçmeye başladı.


 Yenı yapılanma da artık moda yazıları yok. Arada ihtiyaç duyduğum zaman dikiş makinesine oturup yaptıklarımın dikiş yazıları olacaktır. Ama artık belirli bir kategori yerine daha geniş kapsamlı bir blog olacak. Başlığın altında blog açıklamasında az çok anlatmaya çalıştım aslında.

 Trafik ve takipçi sayısı çok önemli değil gerçekten. Daha çok araştırma, yardımlaşma ve paylaşmaya dayalı bir blog deneyimi olsun istiyorum.Gönlümden geçen, içi boş takipçisi çok bir blog yerine, yıllar sonrada faydalı yazıları olan bir blog oluşturmak.

 Umarım başarabilirim.

 Şimdiden teşekkürler.