9 Haziran 2016 Perşembe

Tüketmek ve Tükenmek

  Evlerimiz, odalarımız tıklım tıklım.



 Alınıp doğru düzgün giyilmeden kenara atılan kıyafetler, çeşit çeşit makyaj malzemeleri, bitmeden yenisi alınan kremler, dolaplardan taşan ayakkabılar, modası çabucak geçip kaldırılan takı ve aksesuarlar, kırk yılda bir kullanılan rengarenk çantalar, sırf gözümüze güzel geliyor diye alınan süs eşyaları, ıvır zıvır, kırtasiye mlazemeleri, artık okunmayan hatta okunmayacak dergiler, kitaplar, bir hevesle alınan pilates topları, aerobik aletleri, dekoratif olsun diye alınan kullanışsız mobilyalar, çeşit çeşit boy boy allı güllü züccaciye malzemeleri daha neler neler...

 Okurken içiniz sıkıldı değil mi?



 Bu kadar kullanılmayan ıvır zıvıra dünyanın parasını verdiğimiz yetmiyormuş gibi, bir de bunların temizlikçiliğini yapıyor veya yaptırıyoruz. Yıkayıp ütülemesi, tekrar dolaplara kaldırılması, silinip temizlenmesi, bir yerlere istiflenmesi ayrı bir mesai.

 Maaşımızı harcayıp, kredi kartı extrelerini şişirtip aldığımız bu kadar ıvır zıvırı zamanla koyacak yer bulamayınca o derli toplu dergiden çıkmış gibi evlere özenip bu sefer de dolap, raf, çekmece vs. alıp harcadığımız paralara bir yenisini ekliyoruz.

 Evi eşyalar yönetmeye başlayınca artık evden şikayet edip daha büyük bir eve geçmenin hayallerini kurup planlarını yapıp daha da büyük masraf kapıları açıyoruz.


 Zar zor kazandığımız paralarımızı, şu kısacık ömrümüzde var olan kıymetli zamanlarımızı tüketim için tüketmeye harcıyoruz.

 Bize yıllardır empoze edilen tüketim manyaklığına kendimizi kaptırıyoruz. Öyle bir kaptırmak ki şuurumuzu kaybediyoruz.

 Ayranı yok içmeye faytonla gider ayakkabı almaya modlu Sex and the city'nin Carrie Bradshaw'ını ayakta alkışlıyoruz. Kara kışta sokakta yalın ayak gezen çocuklara ayakkabı yardımı yapan insanları alkışlamamız gerekirken.

 Yeni gelin evi adı altında aldığımız veya alınan ne varsa sosyal medyada tanıdık olsun veya olmasın nispet yapar gibi fotoğraflarını çekiyoruz, yatacak bir yatağı bile olmayan insanları düşünmeden.

 Doğum yaptıktan sonra kaldığımız hastane odalarını öyle bir süsleyip öyle bir gösteriş yapıyoruz ki, tonlarca para verdiğimiz süsler bir iki gün sonra çöpü boylayacak ama hayatın olmazsa olmazları oluveriyor. Halbuki bir alt kattaki onkoloji servisinde yatan olmazsa olmaz ilik naklini bekleyen küçük kızı düşünmeden.


 Sürekli alıyoruz, sürekli tüketiyoruz ama mutlu olamıyoruz bir türlü. Şükredecek çok şeyimiz varken şikayet ediyoruz daha çok satın alıyoruz. Stres atmak için dalında bir çiçeği koklamak, yağmurda yürümek, bir ihtiyacı olana yardım etmek yerine avm'lere kendimizi atıp spot ışıkların altında ihtiyacımız olmayan şeylere para harcıyoruz.


 Tükettikçe tükeniyoruz. İnsanlığımız, vicdanımız, sağ duyumuz da tükettiklerimizle tükeniyor.

 Peki nereye kadar...
 






7 yorum:

  1. ben artık bu özelliğimi bıraktım, en azından çok ciddi azaltım. evdeki fazlalıklar ihtiyaç duyabileceklere dağıtıldı,bende ihtiyacımdan fazlasını almıyorum... bende ciddi bir rahatlama oldu bu, tavsiye ederim...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Son 1 senedir bende bu moddayım, ihtiyacım olduğu zaman alıyorum. Eskitiyorum veya bitiriyorum. Biriktirme yok artık.

      Sil
  2. :(( Tam da bu konu ile ilgili geçenlerde "Sade" isimli bir kitap okudum.Tavsiye ederim.

    YanıtlaSil
  3. bu tarz kitaplar ilgimi çok çeker tavsiye için teşekkürler :)

    YanıtlaSil
  4. Bir kaç yıldır çocuklarıma şunu söylüyorum "Bir şey alırken -Buna gerçekten ihtiyacım var mı?- diye sorun.Gerçekten ihtiyacınız olmayan,küçücük bir silgi dahi olsa almayın." Dolaplarda yığın yapmaya, eşyaların kölesi olmaya hiç gerek yok. Tabii zaten alınmış ve evde fazladan yer kaplayan her şeyi bir şekilde elden çıkarıyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. doğrusuda bu gerçekten. çocuklarımıza da doğru tüketim alışkanlığı kazandırtmak şart

      Sil